Sepetim (0) Toplam: 0,00
%5
Hukukçuların Kaleminden İslam Hukukunda İnsan Hakları Dr İbrahim ÜLKER

Hukukçuların Kaleminden İslam Hukukunda İnsan Hakları

Liste Fiyatı : 300,00
İndirimli Fiyat : 285,00
Kazancınız : 15,00
9786257467001
599087
Hukukçuların Kaleminden İslam Hukukunda İnsan Hakları
Hukukçuların Kaleminden İslam Hukukunda İnsan Hakları
285.00

İnsan hakları söylemi Batıda 20. yüzyılda ortaya çıkmış ve Batı medeniyetinin etkisi ile dünyada yükselen bir değer haline gelmiştir. Tarihsel süreci incelendiğinde Batı'da insanlık değerlerinin yok sayıldığı, yüz binlerce insanın öldüğü dünya savaşları ile hak ihlallerinin zirveye çıktığı olaylar zinciri sonucunda, zorunlu olarak insan hakları söyleminin geliştirildiği görülmektedir. Tarihi hakikat bu olsa da sömürü için hiçbir kural tanımayan Batı medeniyetinin teoride de olsa her insanın doğuştan, salt insan olma sıfatıyla hak ve özgürlüklere sahip olduğu düşüncesini benimsemiş olması dünya barışı ve tüm insanların huzuru için önemli bir kazanımdır.

Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisi ile seküler bir bakış açısı gözetilerek hazırlanan insan hakları belgelerinde çeşitli insan hakları sayılarak koruma altına alındığı beyan edilmiştir. Ancak bu uluslararası belgelerin biri dışında herhangi bir yaptırım mekanizmasını taşımadığı da bilinmektedir. Bu belgelerin kabul edilmesinden sonra yakın zamana kadar Batılı devletlerin çoğunlukla bu ilkelere sadık kaldığı söylenebilir. Ancak son yıllarda Batı’da yükselen milliyetçi değerler, güvenlik ve sağlık alanlarındaki yükselen kaygılar insan haklarının arka planlara atılmasına sebep olmuştur. Günümüzde mültecilere karşı takınan tutum, pandemi nedeniyle ulusal çıkarların öncelenerek diğer insanların yok sayılması, hatta kendi vatandaşları arasında bile ayrımların yapılması insan hakları söylemlerinin kağıttan bir kale mi olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.

Batı medeniyeti açısından insan hakları düşüncesinin geçmişi ve bugünü pek de parlak olmasa da insani değerler karşısında devlet gibi egemen bir gücü sınırlandırıyor olması, dünya genelinde kabul görmesi ve zulme karşı kullanılabilecek bir söylem olması yönleri ile desteklenmesi gereken bir düşüncedir. Ancak gelinen noktada Batı’nın ne kadar bu söyleme sahip çıkacağı, çıkarları söz konusu olduğunda insan haklarının değerinin gözetilip gözetilmeyeceği konusunda ciddi soru işaretleri bulunmaktadır. Bu gerçek karşısında başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın geri kalanının alternatif bir söylem üretmesi gerekmektedir. Seküler temeller üzerine inşa edilmesi nedeniyle manevi yaptırım gücünden mahrum olan Batı insan hakları söyleminin karşısına ilahi bir kaynağa dayanması açısından manevi yaptırım gücü ile de bezenmiş bir İslam insan hakları söylemi Müslüman coğrafya başta olmak üzere tüm dünya açısından çok daha etkili olacaktır. Böyle bir hak düşüncesinin inşası temel hakları yok sayan baskıcı yönetimler karşısında halkın dayanacağı bir güç olacaktır.

İslam hukuku, insan hakları düşüncesinin inşası için çok güçlü argümanlara sahiptir. Örneğin Magna Carta(1215)’dan yaklaşık 583 yıl önce ilan edilen Veda Hutbesi(632) hitap ettiği kitle ve hukuki değeri açısından çok daha güçlü bir belge olarak karşımızda durmaktadır. Hak söz konusu olduğunda yönetimi sınırlandıran argümanlar içeren Osmanlı uygulaması yine insan hakları yönü ile araştırmaya şayandır. İslam dünyasında İslam İşbirliği Teşkilatı İnsan Hakları Bildirgesi gibi bazı cılız çalışmalar dışında bu konuda güçlü bir söylem ortaya konulamamış olmasının sebebi İslam hukukunun bu alandaki yetersizliği değil; baskıcı siyasal iktidarlar, ilgisiz araştırmacılar, Batı hayranlığı gibi unsurlardır.

  • Açıklama
    • İnsan hakları söylemi Batıda 20. yüzyılda ortaya çıkmış ve Batı medeniyetinin etkisi ile dünyada yükselen bir değer haline gelmiştir. Tarihsel süreci incelendiğinde Batı'da insanlık değerlerinin yok sayıldığı, yüz binlerce insanın öldüğü dünya savaşları ile hak ihlallerinin zirveye çıktığı olaylar zinciri sonucunda, zorunlu olarak insan hakları söyleminin geliştirildiği görülmektedir. Tarihi hakikat bu olsa da sömürü için hiçbir kural tanımayan Batı medeniyetinin teoride de olsa her insanın doğuştan, salt insan olma sıfatıyla hak ve özgürlüklere sahip olduğu düşüncesini benimsemiş olması dünya barışı ve tüm insanların huzuru için önemli bir kazanımdır.

      Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisi ile seküler bir bakış açısı gözetilerek hazırlanan insan hakları belgelerinde çeşitli insan hakları sayılarak koruma altına alındığı beyan edilmiştir. Ancak bu uluslararası belgelerin biri dışında herhangi bir yaptırım mekanizmasını taşımadığı da bilinmektedir. Bu belgelerin kabul edilmesinden sonra yakın zamana kadar Batılı devletlerin çoğunlukla bu ilkelere sadık kaldığı söylenebilir. Ancak son yıllarda Batı’da yükselen milliyetçi değerler, güvenlik ve sağlık alanlarındaki yükselen kaygılar insan haklarının arka planlara atılmasına sebep olmuştur. Günümüzde mültecilere karşı takınan tutum, pandemi nedeniyle ulusal çıkarların öncelenerek diğer insanların yok sayılması, hatta kendi vatandaşları arasında bile ayrımların yapılması insan hakları söylemlerinin kağıttan bir kale mi olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.

      Batı medeniyeti açısından insan hakları düşüncesinin geçmişi ve bugünü pek de parlak olmasa da insani değerler karşısında devlet gibi egemen bir gücü sınırlandırıyor olması, dünya genelinde kabul görmesi ve zulme karşı kullanılabilecek bir söylem olması yönleri ile desteklenmesi gereken bir düşüncedir. Ancak gelinen noktada Batı’nın ne kadar bu söyleme sahip çıkacağı, çıkarları söz konusu olduğunda insan haklarının değerinin gözetilip gözetilmeyeceği konusunda ciddi soru işaretleri bulunmaktadır. Bu gerçek karşısında başta İslam dünyası olmak üzere dünyanın geri kalanının alternatif bir söylem üretmesi gerekmektedir. Seküler temeller üzerine inşa edilmesi nedeniyle manevi yaptırım gücünden mahrum olan Batı insan hakları söyleminin karşısına ilahi bir kaynağa dayanması açısından manevi yaptırım gücü ile de bezenmiş bir İslam insan hakları söylemi Müslüman coğrafya başta olmak üzere tüm dünya açısından çok daha etkili olacaktır. Böyle bir hak düşüncesinin inşası temel hakları yok sayan baskıcı yönetimler karşısında halkın dayanacağı bir güç olacaktır.

      İslam hukuku, insan hakları düşüncesinin inşası için çok güçlü argümanlara sahiptir. Örneğin Magna Carta(1215)’dan yaklaşık 583 yıl önce ilan edilen Veda Hutbesi(632) hitap ettiği kitle ve hukuki değeri açısından çok daha güçlü bir belge olarak karşımızda durmaktadır. Hak söz konusu olduğunda yönetimi sınırlandıran argümanlar içeren Osmanlı uygulaması yine insan hakları yönü ile araştırmaya şayandır. İslam dünyasında İslam İşbirliği Teşkilatı İnsan Hakları Bildirgesi gibi bazı cılız çalışmalar dışında bu konuda güçlü bir söylem ortaya konulamamış olmasının sebebi İslam hukukunun bu alandaki yetersizliği değil; baskıcı siyasal iktidarlar, ilgisiz araştırmacılar, Batı hayranlığı gibi unsurlardır.

      Stok Kodu
      :
      9786257467001
      Boyut
      :
      16.5x23.5
      Sayfa Sayısı
      :
      227
      Basım Yeri
      :
      ANKARA
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      Ağustos 2021
      Kapak Türü
      :
      Karton Kapak
      Kağıt Türü
      :
      1.Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Taksit Seçenekleri
    • Diğer Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      285,00   
      285,00   
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat